Özel Eğİtİm alanında hİzmet veren kurumumuz her öğrencİye bİreysel farklılıklarını göz önünde bulundurarak temel bİlgİ, davranış ve alışkanlıklar kazandırmaktadır


HİZMETLER

DİL KONUŞMA BOZUKLUKLARI

  • Konuşma bozukluğu denilince ilk akla gelen gerek konuşmanın akıcılığının bozulması, gerekse konuşmaya eşlik eden uygunsuz vücut devinimlerinin yer alması sonucunda dinleyenlerin, ne konuşulduğu ile ilgili olmayıp, nasıl konuşulduğuna dikkat çekmesi açısından kekemelik olmaktadır. Ancak konuşma bozuklukları dilin sesli sembolleri, artikülasyon, ses ve işitme olmak üzere geniş bir alanı kapsar.
  • Kimi çocuğun istendik bir konuşma yapamamasının nedeni, konuşmaya karşı bir isteğin ve hazırlığın olmamasından kaynaklanabilir. Kimi çocukta işitme yoluyla ilk karşılaştığı kelimeler onda geçici bir anlam kazanana kadar iz bırakmayabilir. Bir iç lisan hazırlığı olmadığında da, onda karşılıklı anlaşmayı gerektirecek bir anlatım yeteneği gelişmez. Bunun için anlamlı bir konuşma dili kazanması ancak sağlam bir merkezi sinir sistemine sahip olmakla mümkündür. Kimi çocuğun anlaşılmaz bir konuşma sergilemesinin temelinde dil, dudaklar, çene, damak ve çevresel sinirlerin zayıf ya da fonksiyonlarını yerine getirememesi rol oynayabilir.
  • Sonuçta böylesi çocuğun sesi doğru çıkarması ve anlamlı iletişim kurması olanaksız olmaktadır. Ayrıca istendik bir konuşmanın sergilenememesinin önemli nedenlerinden birisi de çocuğun işitme organında sorunun olmasıdır. Konuşma bozukluğu, organik ya da görevsel nedenlerle konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek biçimde değişkenlik göstermesi durumudur. Eğer bir konuşma hoş olmayan sesle veya yaşına uygun olmayan, anlaşılmayan bir şekilde yapılır; dolayısıyla normalden çok farklılık gösterir ve dikkati konuşana çeker ise genellikle engelli konuşma olarak kabul edilir.
  • Konuşma, diğer insanların konuşmalarından dikkati çekecek kadar sapma gösterdiği, iletişimi karıştırdığı ve konuşanda uyumsuzluk yarattığı zaman engellidir şeklinde de tanımlanabilir. Bir diğer tanım, çocuğun konuşması, dinleyenlerin dikkatini ne söylediğine olduğu kadar daha çok nasıl söylediğine çektiği zaman engellidir. Bu tanımlardan sonda konuşma bozukluğunu şu şekilde yapmak mümkündür
  • Konuşma bozukluğu, konuşmanın akışında, ritminde, tizliğinde, vurgularında, ses birimlerinin bireyin/ çocuğun konuşma engelli olarak kabul edilmesi için, aşağıdaki durumlardan birinde sorun yaşanması demektir. Bunlar;
  • Konuşmanın anlaşılır şekilde olmaması,
  • Konuşmanın duyulmasında yetersizlik olması,
  • Sesin bozuk ve tırmalayıcı olması,
  • Sesin çıkarılmasının, ritminin ve vurgularının bozuk olması,
  • Dil yönünden kelime dağarcığı ve gramer yetersizliklerinin olması,
  • Konuşmanın bireyin yaşına ve fiziksel yapısına uygunsuzluğu,
  • Konuşma bozukluğu sadece kekemelik (ritim) ile sınırlı olmayıp iletişim ile ilgili geniş bir alanı kapsamaktadır. Bunun için her konuşma bozukluğu hakkında ayrı ayrı bilgi edinip sorunun çeşidine göre eğitim ve sağaltım yöntemleri uygulamak gerekir. Bu nedenle konuşma bozukluklarından artikülasyon bozukluğu, gecikmiş konuşma, kekemelik ve diğer konuşma engelleri (yabancı dil ve bölgesel konuşma ayrılıkları, damak ve dudak yarıklığı, beyin engeli, afazi, dizartri ve disleksi) ile ilgili temel bilgilerin ve sağaltım etkinliklerin ele alınması uygun görülmektedir.
  • Artikülasyon (Eklemleme) Bozukluğu
  • Artikülasyon, nefesin gırtlaktan çıktıktan sonra yutak, ağız ve burundan oluşan üçüncü küme organlarında (dil, diş, damak, dudak) konuşma dilimizin geleneksel seslerine dönüşüp biçimlenmesidir. Artikülasyon teriminin yanı sıra eklemleme, boğumlama, oynaklanma veya telaffuz etme terimleri de kullanılabilmektedir. Birey, ana dilinin bağımsız ya da bileşik seslerini doğru ve anlaşılır biçimde çıkaramıyor, birbirine gereği gibi ulayamıyor ya da bu seslerin çıkarılması ve ulanmasında onun yaşından beklenenden çok fazla sapma görülüyorsa, onda artikülasyon bozukluğu var demektir
  • Kısaca artikülasyon bozukluğu; kişinin yaşına ve konuşma gelişimi dönemine uygun olarak konuşmasından beklenen düzgünlüğün ve ses uyumunun olmamasıdır. Sesin uyumsuz çıkması ve kullanımı, yanlış vurgulama, seçmeler ya da düzenlemelerdeki bozukluklar şeklinde olabilir. Ayrıca bazı atlamalar da yapılabilir. Nedeni bilinmeyen işlevsel fonolojik bozuklukların 6 ve 7 yaşındakilerde yaklaşık %2-3 oranında olduğu bilinmektedir. 17 yaşından sonra ise %0.5 e düşer. Artikülasyon bozukluğu, damak ve dudak yarıklığına bağlı konuşma engelleri arasında en yaygın olanıdır.
  • Yetişkinlerde de görülebileceği gibi çoğunlukla ilkokul çağı çocuklarında görülmektedir. En yaygın ilköğretimin ilk devresinde (1-2-3 sınıflar) görülür. Erkeklerde kızlara göre daha fazla artikülasyon bozukluğu olduğu görülmektedir. Konuşma üretiminde birbirleri ile ilgili dört süreç vardır. Bunlar;
  • Solunum (Respirasyon): Konuşma için motive edici gücü sağlar.
  • Seslenim (Fonasyon): Vokal kasların titreşimi ile seslerin üretilmesidir.
  • Yankılama (Rezonasyon) : Kişinin sesinin niteliğini etkileyen konuşma sesinin farkında önemli rol oynayan bir süreçtir.
  • Söyleme-Eklemleme (Artikülasyon) : Bireysel konuşma seslerinin dil, çene, dudaklar ve yumuşak damağın yardımıyla ses tonu ve nefes akışını n çıkarılmasında üretilen ve bu yolla sesin yankılanmasını da içeren bir süreçtir.
  • Konuşma seslerinin etkilenmesine göre her artikülasyon bozukluğuna özel bir terim verilmiştir.
  • Rotasizm (r sesi bozukluğu)
  • Sigmatizm (s ve z sesi bozukluğu)
  • Gamatizm (g sesi bozukluğu)
  • Kapasizm (k sesi bozukluğu)
  • Artikülasyon Bozukluğu Türleri
  • Sesin düşürülmesi ya da atlanması Daha çok küçük çocuklarda, yetişkinlerde ise seyrek olarak görülür. Bir sözcüğü oluşturan ses lerin tümü çıkarılmadan sözcüğün söylenmeye çalışılması durumunda ortaya ortaya çıkar.
  •  Sözcük, sanki o sözcükte o ses yokmuş gibi söylenir.
  • Saat – sat Araba – arba Hayvan – ayvan Kapı – apı Havlu – avlu Hava – ava
  • Ses eklenmesi Çocukların bir kısmı bazı sözcükleri aslında o sözcükte olmayan başka sesleri ekleyerek söylerler. Genellikle birbiri ardına gelen iki ünsüzün arasına bir ünlü ekleyerek söylemeye çalışırlar (Ancak başka sesler de eklenebilir). Bu sözcük başı, ortası ya da sonunda olabilir.
  • Tren – tiren Saat – sahat Recep – irecep Psikoloji – pisikoloji Spor – sipor
  • Sık görülen artikülasyon bozukluklarından biridir. Sözcük içinde çıkarılması güç gelen bir ses çocuğa çıkarılması kolay gelen bir sesle değiştirilir. Değiştirmeler bazen sözcüğün başındaki seste, bazen de ortasındaki seslerde olur. Bazen değiştirmeler, sözcük içindeki seslerin yerleri değiştirilerek de yapılabilir.
  • Para – paya Kamyon – kaymon Takvim – taklim Köprü – körpü Yüzük – yüsük Toprak - torpak
  • Sesin bozulması Bazen bu üç duruma uymayan durumlar da olabilir. Burada sözcük oluşturulurken esas çıkarılması gereken ses, olduğundan başka ses çıkarılarak konuşulur. Bu da konuşmayı engelli hale getirir.
  • Gelir – gelix – geliy ya da gelüm (x yöresel olarak çıkarılan bir sestir)
  • Karagöz – kaxgöz – kağagöz
  • Artikülasyon Bozukluğunun Nedenleri
  • - 1- Yapısal (organik) nedenler Konuşma organlarındaki, özellikle üçüncü küme organlarındaki bir ya da birkaç organik bozukluktan ötürü çocuğun artikülasyonu bozuk olabilir. Dudaklarda en çok görülen yapısal bozukluk üst dudak yarıklığıdır (tavşan dudak). Dudak sesleri olan p, b, m, f, v, sesleri bu durumda bozuk çıkarılabilir. Dudaklar olağandışı ince ya da kalın bir yapıya sahip olabilir. Dişlerin noksanlığı, düzensiz oluşu, çıkış yerleri sesleri bozabilir (ön dişleri dökülmüş çocuklar, takma diş kullananlar). Dişsiz bir ağızda genellikle s, ş, f harfleri iyi çıkmaz. Çenelerimizin yapısı ve devinim yeteneği bazı seslerin çıkarılmasında önemlidir
  • , alt çenenin gereğinden fazla geride olması, ön üst ve alt dişlerin tam üstte çakışır biçimde ya da alt ön dişlerin üst dişlerden daha öne doğru basacak biçimde oturma yapısı göstermesi durumunda artikülasyon bozukluğu ortaya çıkabilir. Alt çenenin aşağı yukarı, sağa sola devinim yeteneği sınırlı olursa artikülasyon olumsuz yönde etkilenebilir. Bunun yanında burun kemiğinin eğri, çatlak ve burun mukozasında et parçasının olması da artikülasyon bozukluğuna neden olan etmenlerden biridir.
  • Dilimizin dil yatağı ya da boşluğuna oranla aşırı büyük ya da küçük bir yapıda olması, dil bağının öne çok uzanmış olması, dil kasları ve sinirlerindeki bozukluklar, dil ucunun olağandışı kütlüğü ve dil yaraları artikülasyonu olumsuz yönde etkiler.
  • Damağın aşırı derecede yüksek ya da düz olması, yumuşak damak diye isimlendirilen kısmın gereken yumuşaklıktan yoksun ya da felçli olması, küçük dilin yarıklığı, küçük dilin olağandışı küçük, dumura uğramış ya da ortadan bir yana fazlaca kaymış olması sesin bozuk çıkmasına neden olabilir.
  • - İşlevsel (fonksiyonel) nedenler Konuşma organları sağlam oldukları halde görevlerini yerine getiremedikleri durumlarda görevsel nedenler olduğu düşünülür. İşitme engelli ya da işitme duyarlılığındaki yetersizlik artikülasyonu olumsuz yönde etkilemektedir. İşitme engeli ses alıcısını etkiler. Etkileme derecesi işitme engelinin türü ve derecesine bağlıdır. Artikülasyon bozukluklarında bazı durumlarda zeka engeli arttıkça özrün derecesi de artar. Öte yandan çocuğun zihinsel düzeyi artikülasyon bozukluğunun düzeltilmesi çalışmaları içinde çok önemlidir. Artikülasyon bozukluklarının bazıları tamamen yanlış öğrenmeye bağlıdır. Evde konuşulan dil, çocuğun konuşma şevkinin kırılması, konuşmanın engellenmesi, konuşmayı pekiştirmeye olanak vermeyen ortam artikülasyon bozukluğuna neden olan etmenlerdir. Bazı durumlarda konuşma bozuklukları duygusal çatışmaya bağlı olarak gelişebilir.
  • Gecikmiş Konuşma
  • –Konuşma engelleri içerisinde sıkça ortaya çıkan bir engeldir. Çocuk akranları ile kıyaslandığında onlardan önemli derecede konuşmanın akıcılığı, içeriği, anlamı ve kelime dağarcığında bir yetersizlik görülür. Çoğu anne baba aynı yaşta olmasına karşın çocuğunun akranlarından bu açıdan geri olduğunu çok değişik şekilde yorumlar. Aslında gecikmiş konuşma, çocuğun bebeklik döneminde geçirmesi gereken konuşma gelişim aşamalarından birine takılıp kalması veya o aşamalardan birine geri dönüş yapması durumudur. Bu nedenle hem derece hem de tür olarak çok değişiklik gösteren bir konuşma engelidir
  • Bazılarında cümle kurmada güçlük ve gecikmeler olabilir. Duygu ve düşüncelerini sözel olarak aktarma yerine vücut devinimleri ile ortaya koyarlar. Çıkardıkları ses dinleyenler tarafından anlamsız bulunur. İletişim kurarken sözel dil becerilerinden çok işaretler buna ek olarak fırlatma, atma ve vurma şeklinde istenmedik hareketler gündeme gelir. Bunun nedeni çocuğun kendini sözel olarak ifade edememesidir. Sonuçta çocuk çevresiyle uyum sağlamada güçlük çeker. Akran grupları çocuğu dışlar, onu oyundan, dersten ve sosyal ortamdan soyutlarlar. Konuşma engeline ek olarak uyum sorunu yaşayan duruma düşer.
  • Gecikmiş Konuşmanın Nedenleri
  • Zeka Engeli
  • Sağlık durumu
  • İşitme kaybı
  • Konuşma organlarının koordinasyonu
  • Duygusal yapı ve aile çevresi
  • Diğer Konuşma Engelleri
  • Yabancı dil ve bölgesel konuşma ayrılıkları
  • Ev, okul ve yakın çevrede iki dil kullanılması sonucunda her dilin ayrı kendine has gramer yapısı olması sonucunda ortaya çıkan artikülasyon değişiklikleridir. Yurdumuzda çeşitli dilleri kullanan ailelerin olmasının yanında uzun süre yurt dışında kalıp yurda dönen çocuklarda sıklıkla rastlanır. Çevrelerinde konuşma engelli olarak görülebilir. Bu gibi durumlarda konuşma engeli gibi düzeltilmeyi gerektirir. Çünkü yanlış telaffuzlar aynı konuşma engellerinde olduğu gibi dikkat çeker. Çocuklar dikkatlice incelenmeli, konuşma durumu ortaya çıkarılmalı, onu etkileyen koşullar bilinmeli ve gereken konuşma sağaltım modeli buna göre ayarlanmalıdır.
  • Damak ve dudak yarıklığı
  • Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte annenin hamileliği sırasında sağlık durumu, beslenme bozukluğu ile ceninin üzerinde rahim içi baskıların oluşmasının etkili olduğu bir yapısal bozukluktur. Son zamanlarda annenin rubella mikrobu, geçirilen ateşli hastalıklar, radyasyon ışınları, vitamin ve madensel mineral yetersizliğinin bu sorunun ortaya çıkmasına etken olduğu düşünülmektedir. Böylesi durumlarda çocuğun durumu dikkate alınarak KBB uzmanı ya da ortodontiste başvurularak önce tıbbi muayene, sonraki süreçte ise konuşma eğitimine başlanmalıdır.
  • Beyin özrü
  • Beyindeki herhangi bir zedelenmeden dolayı konuşma organlarının normal dışı devinimlerinden kaynaklanan bir tür konuşma engelidir. Beyin özrünün türü, derecesi ve konuşma organlarını etkileme durumuna göre konuşma engeli oluşmaktadır. Genellikle beyin özürlü çocuklarda gecikmiş konuşma ve eklemleme bozukluğu görülmektedir. Gecikmiş konuşma çoğunlukla 5 yaşından önce felç geçirmiş çocuklarda görülmektedir
  • Afazi
  • Söz veya kelime yitimi olarak ta bilinen afazi; bireyde zeka engeli, bellek bozukluğu, işitme engeli, konuşmanın oluşumunda görev alan organlarda organik bozukluk olmadan konuşma işlevinin yapılamamasıdır. Afazik çocukta ilk adım, çocukta öncelikle konuşma gereksinimi yaratmaktır. Çocuk gereksinimlerini konuşarak karşılamasına özendirilmeli ve bu konuda güdülenmelidir. Aksi takdirde gerekli çabayı göstermez. Uygun ortamın oluşması için küçük oyun gruplarının olunacağı ortam ana okuludur. Gruba normal çocukların da alınması konuşmanın gerekli bir iletişim aracı olduğunu kavratması bakımından yararlıdır.
  • Dizarti
  • Dizarti konuşma organlarını idare eden bozukluktan ileri gelir. Sinirseldir, bundan dolayı da nöroloji uzmanlarını ilgilendirir.
  • Dişleksi
  • Altı yaşına gelen çocuklar artık bir eğitim alabilecek zihinsel gelişim düzeyine gelirler. Okula giderler ve ilk öğrendikleri şey okumaktır. Öğrenme bozukluğu adı verilen bu sorunu yaşayan çocuklarda ise henüz bu hazırlık yaşanmamıştır. Öğrenmeye yardım eden zihinsel organizasyon bakımından yeterli değildir. En sık rastlanan öğrenme bozukluğu türü disleksidir. Disleksi konuşmada bir engel olmadığı halde sesli veya sessiz okumada ve anlamada görülen bir bozukluktur. Zekası, görmesi, işitmesi yeterli olmasına karşın okuma öğreniminde başarısız olan çocuklarda görülen durumdur. Merkezi sinir sistemlerindeki bir bozukluktan kaynaklanmaktadır. En belirgin özelliği harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıdır. Disleksili bireyde sık karşılaşılan özellikler şunlardır; a- Yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada zorluk
  • b ve d, p ve q harflerini, 6 ve 9 gibi sayıları ters algılama, ne’yi en, 3’ü E, 32yi 23 olarak algılama gibi
  • b- Okurken kelime atlamak
  • c- Hecelerin seslerini karıştırmak ya da sessiz harflerin yerini değiştirmek, sıklıkla yazım hatası yapmak
  • d- Yazı yazmada zorluk
  • e- Gecikmiş ya da yetersiz konuşmak
  • f- Konuşurken, anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk
  • g- Yön ve zaman kavramları konusunda sorunlar
  • h- Elleri kullanmada hantallık ve beceriksizlik, okunamayan el yazısı…
 

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

Farklı tanımlar incelendiğinde, özel öğrenme güçlüğünün (ÖÖG) sözlü veya yazılı dili
anlama ya da kullanma, matematiksel işlemleri yapma, hareketleri koordine etme ya da
dikkati yöneltme becerilerini olumsuz etkileyen bir yetersizlik olduğu görülmektedir. Aslında
ÖÖG çok küçük yaşlarda oluşmaya başlayabilmekte ancak bu yetersizlik genellikle çocuk
okul çağına gelene kadar fark edilmemektedir.
Eğitim ve sağlık alanları başta olmak üzere farklı disiplinlere ait kaynaklarda değişik
ÖÖG tanımları yer almaktadır. Fakat uzmanlara göre ÖÖG ile ilgili aşağıdaki ortak
belirlenmiş betimlemeler şu şekilde sıralanmaktadır:
 ÖÖG olan bireyler akademik başarı ve gelişimde zorluklar yaşamaktadırlar.
 Bireyin gösterdiği öğrenme potansiyeli ile gerçek öğrenme performansı
arasında tutarsızlık bulunmaktadır.
 ÖÖG olan bireyler dengesiz bir gelişim örüntüsü sergilemektedir (dil gelişimi,
fiziksel gelişim, akademik gelişim ve/veya algısal gelişim).
 Öğrenme problemleri çevresel yoksunluklardan/ dezavantajlardan
kaynaklanmamaktadır.
 Öğrenme problemleri zihinsel yetersizlikten ya da duygusal bozukluklardan
kaynaklanmamaktadır.
 ÖÖG bireyin okuma, yazma, konuşma, heceleme, matematiksel işlemleri
yapma ve mantık yürütme becerilerini etkileyebilmektedir. Ayrıca ÖÖG olan
birey; dikkat, hafıza, koordinasyon, sosyal beceriler ve duygusal olgunlaşma
alanlarında sorun yaşayabilmektedir. Bu alanlardan birinde ya da birden
fazlasında sorun yaşıyor olabilir. Hangi alanda sorun olduğuna göre disleksi
(okuma bozukluğu) , diskalkuli (matematik bozukluğu),disgrafi, dispraksi
olarak adlandırılır ve bu alana uygun öğrenme stratejisi uygulanır.
2
 ÖÖG olan bireyler normal zekâ seviyesine sahiptirler ve hatta bazen üstün
zekâlı olabilmektedirler.
 ÖÖG olan bireyler farklı yeteneklere sahip olabilirler. Bazı akademik alanlarda
zorluklar yaşarken bazılarında hiçbir zorluk yaşamayabilirler.
 ÖÖG bireyin ya algısal becerilerini (beynin gelen bilgileri işleme becerisini) ya
da ifade etme becerilerini (bilgiyi pratik beceriler şeklinde kullanabilme
becerilerini; örneğin, okuma, yazma, matematiksel işlemleri yapma, vb.)
olumsuz şekilde etkilemektedir.
Öğrenme güçlüğünün tanısının konulması ÖÖG riski taşıyan öğrencilere yönelik
yapılacak yardımların ilk adımını oluşturmaktadır. Ancak resmi tanı vermeden önce ÖÖG
riski taşıyan öğrencilerin bazı ön değerlendirmelerden geçirilmesi gerekmektedir. Bir diğer
deyişle, ÖÖG’nin tespit edilmesine yönelik bazı ön bilgilerin toplanması gerekmektedir. Bu
ön bilgilerin toplanması hem uzmanlar tarafından daha sağlıklı bir değerlendirme sürecini
sağlayacak, hem de öğrencilerin gereksiz yere tanı almalarını önleyecektir.
Her ne kadar öğrenme güçlüğüne yönelik belirtiler belirgin olsa da, ÖÖG bir çocuktan
diğerine büyük farklılık göstermektedir. Bir çocuk okumada sıkıntı yaşayarak erken belirtileri
gösterirken, bir başka çocuk matematik alanında zorluk yaşayabilmektedir. Matematikte
başarılı bir çocuk ise anlamada güçlük yaşayabilmektedir. Yukarıda belirtilen problemler
çeşitlilik göstermesine rağmen hepsi tek bir çatı altında ÖÖG altında toplanmaktadır.
3
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Çocukların Genel Özellikleri
ÖÖG olan öğrenciler için tek bir gruptan bahsetmek mümkün değildir. Erkeklerde
ÖÖG tanısı alma oranı kızlara göre yaklaşık 3 kat daha fazladır. Uzmanlar için en büyük
zorluk ÖÖG olan çocukla, çalışmadığından dolayı akademik zorluk yaşayan (tembel olarak
nitelenen) çocuğu ayırt edebilmektir. Zihinsel kapasite açısından ÖÖG olan öğrenciler
ortalama veya ortalama üstü IQ puanına sahip olmaktadırlar. Fakat ÖÖG olan öğrencilerin
neredeyse tümü bir ya da daha fazla alanda akademik başarısızlık yaşamaktadır.
Özel öğrenme güçlüğü olan bireylerde en sık görülen 10
özellik;
ÖÖG olan bireylerde belirgin fiziksel özellikler, hareketler, kesin bir genetik yapı
veya başka özel belirtiler bulunmamaktadır.
Alanyazında ÖÖG’nin en belirgin 10 özelliği olarak şunlar sayılmaktadır:
1- Önemli gelişimsel alanlarda gecikme
2- Dürtüsellik – düşünmeden hareket etme
3- Duygusal dalgalanma – duygularda hızlı değişim (ağlarken birden gülmeye başlama
gibi)
4- Genel koordinasyon eksikliği
5- Dikkat bozukluğu
6- Algı-motor bozukluğu
7- Bellek ve düşünme bozuklukları
8- Belirgin akademik problemler (özellikle okuma ve matematik alanlarında)
9- Konuşma ve konuşma seslerini öğrenme bozuklukları
4
10- Merkezi sinir sistemi düzensizliği ve bozukluğu belirtileri.
Yasal Düzenlemeler Ve Eğitim Hakkı
Sadece ÖÖG konusunda oluşturulmuş yasal düzenlemeler bulunmamaktadır. Fakat
Anayasamızın 42. maddesinde yer alan “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz.” ifadesi ile 10. maddesinde yer alan “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz.” ifadeleri ÖÖG olan öğrenciler dahil tüm özel gereksinimli öğrenciler için uygun
eğitim sağlanması gerekliliği vurgulamaktadır. Ayrıca 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin 12. maddesinde yer alan “Özel eğitim gerektiren bireylerin
eğitimleri hazırlanan bireysel eğitim planları doğrultusunda akranları ile birlikte her tür ve
kademedeki okul ve kurumlarda uygun yöntem ve teknikler kullanılarak sürdürülür.” ifadesi
ile Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde özel eğitimin temel ilkeleri arasında yer alan
“Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin,  eğitim performansları dikkate alınarak,  amaç, içerik
ve öğretim süreçlerinde ve değerlendirmede uyarlamalar yapılarak, akranları ile birlikte
eğitilmelerine öncelik verilir.” ifadesi ÖÖG olan öğrenciler dahil özel gereksinimli
öğrencilerin normal gelişim gösteren öğrencilerle birlikte eğitim almaları gerekliliğini ifade
etmektedir.
Öğrenme güçlüğü terimi ülkemizde ilk defa 1975 yılında özel eğitimle ilgili çıkarılan
bir yönetmelikte kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla terimin içeriği değişmiştir ve son olarak
MEB’nin 2006 yılında çıkarmış olduğu Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde ÖÖG olan
bireyler şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Dili yazılı ya da sözlü anlamak ve kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma
süreçlerinin birinde veya birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma,
heceleme, dikkat yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapma güçlüğü nedeniyle özel
eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan birey” olarak ifade edilmektedir.”
Ayrıca ÖÖG olan öğrencilere yönelik başarı değerlendirmesinin nasıl yapılması
gerektiğine dair bir ifade Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin 24. maddesinde şu şekilde
yer almaktadır:
“Yazma güçlüğü olan öğrenciler ve özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin
5
değerlendirilmesi sözlü, sözlü ifadede güçlük yaşayan öğrencilerin değerlendirilmesi ise yazılı
olarak yapılır.  Yazılı ve sözlü ifade etme becerilerinde yetersizliği olan bireyler ise
davranışlarının gözlemlenmesi yoluyla değerlendirilir.”.
Ülkemizde ÖÖG olan öğrenciler için MEB tarafından bazı çalışmalar yapılmaktadır.
MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ve Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri
Genel Müdürlüğü tarafından 2008 yılında ‘Özel Öğrenme Güçlüğü Destek Eğitim Programı’
hazırlanmış ve bu program Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından 2009 yılından
itibaren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde kullanılmak üzere onaylanmıştır. Bu
destek eğitim programı öğrenmeye ve okuma-yazmaya hazırlık ve okuma-yazma temel
becerilerini geliştirmeyi, matematikle ilgili temel beceri ve kavramların günlük yaşamda
kullanılmasını sağlamayı ve sorun çözme, akıl yürütme, kıyas yapabilme ve analitik düşünme
becerilerini geliştirmeyi hedeflemektedir.
Program üç modülden oluşmaktadır: öğrenmeye hazırlık (300 ders saati), okuma
yazma (250 ders saati) ve matematik (200 ders saati). Bu modüllerde öğrenci için hedeflenen
kazanımlar, ölçme ve değerlendirme yöntemleri, öğretim yöntem ve teknikleriyle ilgili detaylı
bilgi sağlanmaktadır.
Ayrıca MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından ‘Özel
Öğrenme Güçlüğü Olan Bireyler İçin Performans Belirleme Formu’ hazırlanmıştır. Bu
formun hazırlanmasındaki amaç ÖÖG olan bireylerin öğrenmeye hazırlık, okuma yazma ve
matematik becerilerine ilişkin performanslarını belirlemek ve buna dayalı olarak eğitim planı
hazırlamaktır. Özel Öğrenme Güçlüğü Destek Eğitim Programı’nda bulunan modüllere
paralel olarak performans değerlendirme formu detaylandırılmıştır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ NEDENLERİ
Özel öğrenme güçlüğü yaşayan bireylerle yapılan çalışmalarda beynin yapısında ve
işleyişinde belirgin farklılıklar gözlemlenmiştir.
Örneğin:
• Bazı bireylerde beynin iki yanında da bulunan ve dil ile ilgili olan planum temporale
alanında farklılıklar görülmektedir.
6
• Disleksi olan bazı bireylerde bu iki alan aynı boyuttadır. Disleksi olmayan bireylerde
ise sol planum temporale belirgin şekilde daha geniştir.
• Bilgiyi işleme süreci daha yavaş bir hızda veya ÖÖG olmayan bireylere göre daha
farklı yöntemlerle gerçekleşmektedir.
• Öğrenme süreci doğruluk oranı düşük veya daha yavaş şekilde olabilmekte ve
öğrenme ile ilgili bir işi yaparken yeteneksizlikten veya yetersizlikten
kaynaklanmayan bir şekilde beklenin altında performans sergileyebilmektedir.
Beyin yapısındaki ve işleyişindeki farklılıklar ÖÖG olan bireylerin öğrenemeyeceği
anlamına gelmemektedir. Eğitimsel süreç, öğrenme stratejileri, telafi teknikleri ve
iyileştirici müdahaleler öğrenme sürecini anlamlı şekilde etkilemektedir. Bu nedenle,
ÖÖG olan bireylerin özel gereksinimlerini karşılayabilecek etkili ve verimli öğrenme ve
öğretme yöntemleri belirlenmeli ve eğitim sürecinde kullanılmalıdır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ BELİRTİLERİ
Okul Öncesi Dönem
 Sözcükleri telaffuz etmede güçlük
 Doğru sözcükleri bulmada güçlük
 Alfabeyi, rakamları, renkleri, şekilleri, haftanın günlerini öğrenmede güçlük
 Yönergeleri takip etmede güçlük
 Kalem ve silgi gibi araçları tutmada güçlük
 Ayakkabısının bağcıklarını bağlamada, giysisinin düğmelerini iliklemede güçlük
 Kısa dikkat süresi (örneğin, 5 yaşında bir çocuğun kısa bir hikâyeyi dinleyecek kadar
uzun süre oturamaması)
 Kolayca ilginin/dikkatin dağılması
 Zayıf dinleme becerileri
 Bir şey yapmaya istekli olmama (örneğin, tembel ya da karşı gelen biri gibi görünme)
 Yeterince gelişmemiş konuşma ve dil becerisi
 Garip ya da sakar hareketler (örneğin, düğmeyi ilikleyememe, zıplayamama vb.)
 Yaşına uygun olmayan davranışlar sergileme
7
 Genellikle dağınık/düzensiz olma
 Kâğıt ve kalemle yapılan etkinliklerde zorluklar yaşama
 2,5 yaşına kadar kelimelerden cümleler oluşturamama
 Konuşmasının çoğunluğunun (%50≥) anlaşılmaması
İlkokul/Ortaokul Dönemi
 Harfler ve sesler arasında bağlantı kurmada güçlük
 Sesleri kullanarak sözcük üretmede güçlük
 Okurken basit kelimeleri karıştırma
 Basit matematik kavramlarını anlamada güçlük
 Zamanı söyleme ile ilgili becerilerde güçlük
 Yeni becerileri öğrenmede güçlük

Açık uçlu sorulara cevap vermede güçlük
 Okumayı veya yazmayı sevmeme veya yüksek sesle okumadan kaçınma
 Günlük yaşamında düzensizlik (ödevlerinin düzensiz olması, odasının dağınık olması
gibi)
 Kötü el yazısı
 Alfabeyi ve kafiyeli kelimeleri öğrenmede ve seslerle harfleri eşlemede zorluklar
 Sesli okuma yaparken birçok hata yapma, sık sık tekrarlama ve okumaya ara verme
 Okuduğunu anlama problemleri yaşama
 Heceleme etkinliklerini yerini getirmede zorlanma
 Uygunsuz şekilde kalem tutma ve karmakarışık yazı yazma
 Yazılı anlatımda zorluklar yaşama
 Dil ediniminde gecikme yaşama ve sınırlı kelime hazinesine sahip olma
 Harflerin seslerini hatırlamada problem yaşama ve kelimelerdeki küçük ses
farklılıklarını ayırt edememe
 Esprileri, karikatürleri ve nükteli ifadeleri anlamada zorluklar
 Yönergeleri takip etmede zorluklar
 Kelimeleri yanlış telaffuz etme
 Kendini sözel olarak ifade etmede zorluklar ile konuşma ve yazmada doğru kelimeleri
bulmada problem yaşama
8
 Karşılıklı konuşmada sıra alma ve konuşma sırasında karşısındaki kişi ile arasındaki
mesafeyi ayarlama gibi iletişimin sosyal kurallarına uymama
 Matematikle ilgili sembolleri karıştırma ve sayıları yanlış okuma
 Dinlediği bir hikâyeyi oluş sırasına göre tekrar anlatmada sorun yaşama
 Bir işe nereden başlayacağı konusunda karar vermede zorlanma
EĞİTSEL DEĞERLENDİRME VE TANILAMA SÜRECİ
Eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinde, eğitsel amaçla bireyin tüm gelişim
alanındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki yeterlilikleri ile eğitim ihtiyaçları
belirlenerek en az sınırlandırılmış eğitim ortamına ve özel eğitim hizmetine karar verilir.
Bireyin eğitsel değerlendirme ve tanılaması rehberlik ve araştırma merkezinde oluşturulan
özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından nesnel, standart testler ve bireyin özelliklerine
uygun ölçme araçlarıyla yapılır. Tanılamada bireyin; tıbbî değerlendirme raporu ile zihinsel,
fiziksel, ruhsal, sosyal gelişim öyküsü, tüm gelişim alanlarındaki özellikleri, akademik
disiplin alanlarındaki yeterlilikleri, eğitim performansı, ihtiyaçları, eğitim hizmetlerinden
yararlanma süresi ve bireysel gelişim raporu dikkate alınır. Eğitsel değerlendirme ve tanılama;
eğitimin her tür ve kademesindeki geçişler ile bireylerin eğitim performansı ve eğitim
ihtiyaçları dikkate alınarak veli ya da okulun/kurumun isteği üzerine gerektiğinde tekrarlanır.
Millî eğitim müdürlükleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları, sağlık kuruluşları,
üniversiteler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sosyal hizmet birimleri ve yerel
yönetim birimleri özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin eğitsel değerlendirme ve tanılanması
amacıyla RAM’a yönlendirilmesinde sorumluluğu paylaşırlar.
Bireyin Özel Öğrenme Güçlüğü tanısı alabilmesi için;
• Bireyin yaşadığı öğrenme zorluklarının en az altı aydır devam eden bir durum olması,
• Bireyin bir ya da daha fazla akademik alanda başarısının var olan potansiyelinden/
performansından düşük olması ya da bireyin sağlanan eğitim müdahalelerine çok
düşük tepki vermesi/ göstermesi (beklenen başarıyı sergilememesi),
• Bireyin yetersizliklerinin önemli derecede özel eğitim hizmetini gerektirmesi,
9
• Bireyin değerlendirme sürecine kadar yeterli ve uygun öğrenme fırsatlarının içinde yer
almış olması,
• Bireyin başarısız olmasının nedenlerinin sağlık problemleri, duygusal problemler,
kültürel farklılık ve ekonomik nedenler gibi durumlarla ilişkili olmaması,
beklenmektedir.
ÖĞRETMENLERE ÖNERİLER
Öğrenme güçlüklerinin erken teşhis edilmesi ve bu güçlüklere erken müdahalede
bulunmak çocuğun okul performansı için son derece önemlidir. Öğrenme güçlüğünün erken
fark edilmesinde öğretmenin gözlemleri ve değerlendirmeleri de büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle öğretmen akademik performansı düşük çocukları risk altında olan çocuklar olarak
kabul etmeli ve gerekli tedbirleri alarak onları derslerde desteklemelidir. Bu destekler dersin
programının, kullanılan materyallerin ve yöntemlerin yeterli ve etkili olup olmadığını kontrol
etmeyi ve bu konuda gerekli değişiklikleri yapmayı içermektedir.
Eğer öğretmen, çocuğa sınıf içinde gerekli desteği sağladığı halde (daha fazla görsel
anlatım, tahtaya ya da kendine yakın oturtma, derste soru sorarak aktif kılma, daha ilgili
davranma gibi) öğrencinin akademik performansında bir ilerleme görmüyorsa, önce rehber
öğretmeni ve okul yönetimini bilgilendirmeli sonra da aile ile iletişime geçmelidir. Ailenin de
görüş ve onayı alınarak çocuk değerlendirilmek üzere RAM’a yönlendirilmelidir. Bu süreçte
öğretmenler, çocuğun değerlendirme istek formunda RAM tarafından istenilen gelişim
alanlarını dikkatli bir şekilde doldurmalı ve değerlendirme sürecine katkı sağlayabilecek
kendi gözlem ve değerlendirmelerini içeren ayrıntılı bir rapor sunmalıdır.
Öğretmenler ÖÖG tanısı almış öğrencileri için mutlaka işlevsel BEP hazırlamalı ve
öğrencilerin akademik ve sosyal gelişimlerini yakından takip etmelidirler. ÖÖG olan
öğrencilerin özellikle akademik beceriler konusunda bireysel ve/veya küçük grup eğitimleri
10
ile desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca ÖÖG olan öğrencilerin başarılı oldukları beceriler
öne çıkarılarak başarıyı tatmaları sağlanmalı ve öğrencilerin kendine güven ve motivasyonları
artırılmalıdır. Süreç içinde eğer öğrenci destek eğitim almakta ise destek eğitim sağlayan
öğretmen ile sürekli iletişim halinde olmak öğrencinin akademik gelişimi için çok önemlidir.
Bunun yanı sıra öğretmenler aileler ile iletişimi sürdürmeli ve ailelerin öğrencilerin eğitim
sürecine aktif katılımları konusunda yönlendirme yapmalı ve tavsiyeler vermelidirler.
KAYNAKLAR:
MELEKOĞLU, M. A. ve ÇAKIROĞLU, O. [Editörler] (2017).Özel öğrenme güçlüğü olan
çocuklar (3. Baskı). Ankara:Vize Yayıncılık. ISBN: 978-605-4551-98-9
MELEKOĞLU, M. A. & SAK, U. [Editörler] (2017). Öğrenme güçlüğü ve özel yetenek.
Ankara: Pegem Akademi.
YILDIRIM DOĞRU, S. S. [Editör] (2012). Öğrenme güçlükleri. Ankara: Eğiten Kitap.
ISBN: 9786055472788
SARI, H. [Çeviri Editörü] (2013). Öğrenme güçlüğü olan bireyler ve eğitimleri. Ankara:
Nobel Akademik Yayıncılık. ISBN: 9786051331799
VASSAF, B. H. (2011). Öğrenme yetersizliği. Alfa Yayıncılık. ISBN: 9786051063560
GREEN, S. ve REID, G. (2015).  Disleksi ile başa çıkmak için 100+ pratik öneri. Arkadaş
Yayıncılık. ISBN: 9789755098173
YÜCEDAĞ, E. D. (2016). Dans Eden Kelimeler. Elma Yayınevi. ISBN: 978-605-9367-08-0
MOORE MALLINOS, J. (2009).  Bende disleksi var. Tübitak Yayınları. ISBN:
9789754034950
SEMERCİ, B. (2013). Öğrenme güçlüğünü nasıl yendim? Yeşil Dinozor Yayınevi. ISBN:
9786054806010
ERINÇMEN KANOĞLU, M. (2014). Tumburluplar - disleksik misleksik. Çikolata

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU

Otizm ilk kez 1943 yılında, zihinsel engelli 11 çocuğun, diğer zihinsel engelli ya da şizofren olan çocuklarla benzer şekilde davranmadıklarını fark eden Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından tanımlanmıştır. Kanner; çevreye karşı duyarsızlığı, otizmin en temel semptomu olarak değerlendirmiş ve gözlemlediği 11 çocuğun yaşamlarının başlangıcından itibaren diğer insanlarla ilişkiye giremediklerini belirtmiştir
•Otizmin ortaya çıkma sıklığı 30 aylıktan önce görülmektedir.
•Çocukların dil ve konuşma gelişiminde belirgin bir gecikme söz konusudur.
•Zihinsel gelişmeyle ilgili olmayan ancak sosyal gelişimle ilgili olan yetersizlik söz konusudur. Örnek olarak, sarılma kucaklama gibi fiziksel teması reddetmek, insanlara karşı genel bir ilgisizlik verilebilir.
• Kalıplaşmış oyun becerileri gözlenmekle birlikte, aynılığı korumada ısrar etme ve değişikliğe tepki gösterme de belirgin davranışlar arasındadır.
•Otizmli çocuk minimal beyin bozuklukları olan çocuklar gibi zayıf duyu sürecinin pek çok belirtilerini gösterir.Dış çevre ile etkileşimi zayıftır. Ancak otizmli çocuğun ek olarak duyu motor bölgesinde ve diğer bölgelerde problemleri vardır. Otizm genellikle bir veya iki yakın birey haricinde diğer insanlarla ilişki kurma eksikliği olarak tanımlanır. Otizmli çocuk çoğunlukla kendi dünyasında olarak tanımlanır ve dünyasına davetsiz yada izinsiz girilmesini istemez.
• Konuşmayı öğrenirse, konuşması sınırlıdır; Sözcüklerin telaffuzu genelde düzgündür, ancak kelimelerde papağan gibi bir şekilde tonlama eksiktir, duyum monotondur. Ayrıca, çocuğun duygusal problemleri vardır
•Bazı zamanlar çok az seviyede duygularını gösterir, sevgi veya korkuyu zorlukla çevresine yansıtır.Bazı otizmli çocuklar çok duygusallaşır, agresifleşir ve insanlara zarar verir
•. dokunsal uyarının yerini tayin etmede, görmezlerse ellerinin nerede olduğunu bilmede zorluk çekerler. Motor planlamada çok fazla zorluk yaşarlar;bir testte gösterildiği gibi,testi yapan kişi alışılmadık bir duruş takınır ve bu duruşu taklit etmeye çalışır. Çocuğun duruşsal tepkileri iyi gelişmemiş olsa da,engelli çocuklara göre daha iyidirler. Bu gösterir ki, beyin pek çok duruşsal tepki için gerek duyulan proprioseptif (vücudun bir bölümünün duyusal farkında olma) ve dengesel girdileri işleme koyar. Bu bilgiyi serebral korteksin duyum alanlarına taşıyan sinir kanallarının işini tam yaptığını gösterir.
•. Duyu sürecinin probleme sebep oluşuna başka bir bakış açısı da beynin başka bir alanının iyi çalışmıyor olmasıdır. Otizmli çocuklarda görülen kötü duyu sürecine 3 tip yaklaşım vardır. İlkine göre; duyu girdileri çocuğun beyninde doğru kayıtlı değildir. Pek çok şeye ilgi göstermezken Başka zamanlarda aşırı tepki verir. İkincisine göre; duyu girdileri, özellikle dengesel ve dokunsal duyumları iyi ayarlayamamaktadır. Yerçekimsel güvensizlik hissedebilir veya dokunsal olarak defansif olabilir. Üçüncüsüne göre; beyninin özellikle yeni veya farklı şeyleri yapma isteğini veren parçası düzgün işlemiyorsa çocuk yararlı veya maksatlı bir şeyleri yapmaya ilgi duymuyor veya çok az ilgi duyuyor olabilir.
•Duyu Girdilerinin Kaydı/Algısı
   Beynimizin limbik sisteminde hangi duyusal bilgi girdileri kayıt edileceğine, dikkatimize sunulacağına ve ayrıca bu bilgiyle bir şeyler yapıp yapmayacağımıza karar veren bir parçası vardır. Otizmli çocuklarda bu parça görevini iyi yapmaz ve böylece herkesin fark ettiği pek çok şeyi beyni algılamaz. Bu parça ne kadar zayıf çalışıyorsa çocuğun terapiye cevabı o kadar az olacaktır.
•İşitsel ve görsel girdileri diğer tiplerdeki duyu uyarılarından genellikle daha fazla aldırmazdan gelir. Otizmli çocuk çoğunlukla bir zilin sesine hiçbir ilgi göstermeyecektir veya diğer seslere ve ona ne dendiğini algılamak da başarısız olacaktır. Bazen beyni gelen bilgiyi algılamaya karar verecektir ve ardından çocuk cevap verecektir. Bazen daha yüksek sesleri duyduğu görülür.Çoğu insan uzun süre hiçbir değişim göstermeyen seslerin farkına varmayı bırakırken otizmli çocuk değişmeyen ve sürekli seslere alışkanlık kazanmaz ve bu tip sesler daha çok dikkatini çeker
•Otizmli çocuk ayrıca görsel çevresini de önemsemez görünür.İnsanlara doğru bakar ve onlar ona baktıklarında gözlerine bakmaktan çekinir.Oyunlara çok ilgi göstermez ancak bazen beyni bazı ince detaylara uzun ve dikkatle ilgi göstermesini sağlar.Örneğin yerdeki bir lekeye gibi.Beyni hangi görsel bilginin önemli hangisinin ilgisiz olduğunu bilmekte zorluk çeker Görsel uyarı olarak hareket eden şeritler pek çok otizmli çocuğun dikkatini çeker.Renkleri değişen ve beyaz çizgiler gözün önünden geçtiğinde denge merkezini harekete geçiren optokinetik nistagmus (nystagmus=göz bebeğinin kendiliğinden sağa sola titremesi)u harekete geçirir
•Otizmli çocuk aynı zamanda diğer duyuları fark etmede de sorunlar yaşar.Boynunun arkasına hava üflendiğinde pek çok kişi minimal beyin bozukluğu olan çocuklarda dahil bu durumdan rahatsız olurlar ,omuzlarını kabartır veya arkalarını dönüp ne olduğuna bakarlar.Pek çok otizmli çocuk bu üfleme testine cevap vermez.Bu çocuklardan pek çoğu kokuların farkına varmaz ve çok az tat alma duyusuna sahiptir.Düşme veya çarpmalara genelde tepki vermezler.Şiddetli olmadığı sürece ağrılara da.Ancak bazı otizmli çocuklar nesnelerin yapısına son derece hassastırlar.Küçükken katı gıdaya direnç gösterebilirler çünkü yapısından hoşlanmazlar.
•Başka bir insan tarafından dokunulmaya da olumsuz yaklaşırlar.Ciddi Apraksi (işlev yitimi) olan çocuklarda bu duyu süreci problemleri mevcuttur. Baskı uygulayarak dokunmak otizmli çocukta genelde pozitif cevap yaratan bir dokunsal uyarı şeklidir.İki hasır paspas arasına yatıp üzerine ağır bir yastık alarak sarılmaktan hoşlanacaktır.Veya ellerini ağır şeylerin altına koyarak normal bir çocuğu acıtacak bir basınç hissinden hoşlanabilir.Bir şeyler hissetmek istiyor ancak muhtemelen sadece çok kuvvetli duyumları beyni fark edebilmektedir. Bu çocukların bir kısmı çoğu zaman elleri rahatsızmış gibi davranır ve sert baskı onların daha iyi hissetmesinin sağlar
•Otizmli çocuklar hareketi ve dengesel uyarıları ısrarla arar veya onu tamamen ret ederler.Her iki tepki de normal değildir.Bazı çocuklar çok hareket ister ve bundan büyük haz duyuyor gibi görünürler.Dönmek ve sallanmak gibi hareketler onları sersemletmez veya hasta etmez.Bu beynin dengesel bilgiyi gerektiği gibi fark etmediğini akla getirir. Gün ışığında gözleri açıkken test edildiğinde otizmli çocukların tamamı kısa bir süre postrotari nistagmus gösterirler.Dengesel çift yönlü bozukluğa sahip olmalarına rağmen kısa süreli bir nistagmus dengesel duyumlar için önemli bir yolun iyi kullanılmadığını gösterir.Bu tüm açılardan dengesel uyarımların algılanmaması anlamına gelmez, pek çok otizmli çocuk için kısa süreli nistagmus yerçekimsel güvensizliği işaret eder ve bazı dengesel girdi/bilgi sadece algılanmamakla kalmamış ayarlanmadığı için çocukta sıkıntıya sebep olmaktadır.
•Fiziksel Özellikler
•Bu dönemde otistik bebeklerin fiziksel gelişmeleri yaşıtlarından farklı değildir. Yaygın uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir. Fiziksel olarak birçok beceriyi olağan yaşlarda kazanmaya hazırdırlar; ancak bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç yaşlarda oturdukları, yürüdükleri gözlenmiştir.
•Sosyal-Duygusal Özellikleri
•Normal bir bebek yaşamın ilk üç ayında, annesine bakar ; annesi onunla konuşurken gülümser, agular. Daha ileri aylarda ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır, hazırlanır. Tanıdığı kişileri görünce heyecanlanır. İnsanlara ilişki kurmaktan hoşlanır. Yalnız bırakılınca ağlar, sinirlenir. Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine, kucağa alınmaya karşı isteksizlik göstermeye, kucağa alınınca huzursuz olma en belirgin özelliklerdir.
•Otistik bebekler genellikle çevreleriyle ilişki kurmaz, insanların konuşmalarına tepki vermezler. İnsanlarla göz kontağı kurmaz, çok uzun süre boş bakışlarla oturabilirler. Kendi kendilerine gülümserler.
•Normal bebekler, insan yüzüne, hareket eden cisimlere bakar ve seslere gülerken, otistik bebeklerin ancak gıdıklandıkları, havaya hopladıkları zaman güldükleri gözlenmiştir. Bir çok otistik bebek, yalnız bırakıldığında mutlu görünür; bazıları saatlerce çarşafını ve yastığını tırmalar; bazıları ise yatağında oturur, öne arkaya sallanır veya başını yatağın kenarına vurur. Anneler genellikle bebeklerinin yüzlerinin ifadesiz olduğunu, gülümsemekle birlikte, yüzlerinde sevinç, utanç, rahatsızlık gibi ifadeler görmediklerini belirtmişlerdir. Bebeklerin yüzlerindeki ifadenin ve gözlerindeki bakışın hiçbir olay karşısında değişmediğini anlatan annelere de sıklıkla rastlanmıştır.

•. Zihinsel Özellikleri
•Normal bebek bir yandan çevresiyle ilişki kurarken, diğer yandan da bir çok cismi merak eder; gördüğü herhangi bir cisme uzanır, almak ister, ağzına sokar; daha sonraları elinden düşürdüğü oyuncak için ağlar, etrafına bakınır. Otistik bebek, etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez. Çevresindeki seslere, cisimlere, hayvanlara ilgi göstermez. Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve meraksızlık karşısında, anne-babalar zaman zaman çocukta zihinsel bir problem olduğunu düşünürler; ancak çocuğun oturma, emekleme, yürüme v.b. bir çok beceriyi normal çocuklarla aynı zamanda kazanması ile bu düşünceden vazgeçerler.
•Konuşma Özellikleri
•Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler. Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır, çıkardıkları sesleri farklılaştırır, bu şekilde duygularını isteklerini ifade ederler. Normal bebekte görülen babıldamaların otistik bebeklerde görülmediği belirlenmiştir. Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle kendileri ile konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otistik çocuklar 0-2 yaş döneminde, tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime öğrenebilir.
•Otistik bebeklerin gelişimsel özelliklerinin yanı sıra, çok yaygın olarak görülen beslenme ve uyku problemlerinden de söz etmek gerekmektedir.
•Otistik bebeklerde beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir. Bunlardan çoğunun ilk aylarda emmesi de zayıftır, altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar. Birçok bebek, süt dışında tüm yiyecekleri reddeder; bazıları ise normalin üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir.
•Uyku problemi, genellikle sürekli ağlayan, susturulması kolay olmayan bebeklerde gözlenmektedir. Ağlamaların, bağırmaların gece-gündüz aralıksız olması, anne-baba için oldukça büyük problem yaratmaktadır.

•5 YAŞ DÖNEMİ
•. Fiziksel Özellikleri
     Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir; 3-4 yaşındayken dar bir tahta üzerine dengede durma, 14-15 aylıkken top atıp tutma becerilerini kazandıkları sıklıkla gözlenir(Rimland, 1964). Top atıp tutma, merdivenden inip çıkma gibi motor becerilerini kazanmış olmalarına rağmen, taklit etme becerilerinin zayıf olması nedeniyle, atlama zıplama gibi becerileri kolay kazanmazlar. Kâğıt kesme, bocukları bir kutuya tek tek koyma veya ipe dizme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik,takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.
•Sosyal-Duygusal Özellikleri
•Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözüne bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup bitenlere çok kayıtsızdırlar. Çağırıldıklarında tepki vermez, konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.
•Zihinsel Özellikleri
•Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekanın, problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişimleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar, en az iki grup otistik çocuk olduğunu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da normale yakın zihinsel becerileri olanlar, ikinci grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Ancak otistik çocuklar, hangi grup içine girerlerse girsinler sosyal-duygusal problemlerini, yaygınlığına bağlı olarak birbirlerinden çok farklılık gösterirler.

ZİHİNSEL YETERSİZLİK

Zihinsel yetersizliği olan birey, zihinsel işlevler bakımından ortalamanın iki standart sapma altında farklılık gösteren, buna bağlı olarak kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde eksiklikleri ya da sınırlılıkları olan, bu özellikleri 18 yaşından önceki gelişim döneminde ortaya çıkan ve özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine ihtiyaç duyan bireydir.
Zihinsel Yetersizliği Olan Bireylerin Özellikleri Nelerdir?
Dikkat: Zihinsel yetersizliği olan bireylerde dikkat problemleri yaygın olarak görülmektedir. Bireylerin öğrenme problemlerinin önemli bir bölümü dikkat problemlerinden kaynaklanmaktadır. Genel olarak dikkatleri dağınık ve kısa sürelidir.
Bellek: Zihinsel yetersizliği olan bireylerin pek çoğu hatırlamada güçlük çeker. Görsel ve işitsel algıları zayıftır. Bellekle ilgili yaşadıkları en önemli problem öğrendikleri bilgileri kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmada yaşamalarıdır. Genelleme yapmakta zorlanırlar, kazandıkları bilgileri ilişkilere göre gruplamada güçlük çekebilirler. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında kendilerini düzenleme (tekrarlama, gruplandırma, ilişkilendirme) stratejilerini daha az sıklıkta kullandıkları görülmektedir.
Dil Gelişimi: Zihinsel yetersizliği olan bireyler dil ve konuşmayı zihinsel yetersizliği olmayan bireylerin geçtiği basamaklardan geçerek edinirler. Ancak bu basamaklardan geçiş hızları daha yavaştır. Dil ve konuşma gelişimindeki sorunlar ile kendini düzenleme (tekrarlama, gruplandırma, ilişkilendirme) problemleri arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü birçok kendini düzenleme stratejisi dile dayalıdır.
Akademik Başarı: Başarısızlıkları daha çok okuma-yazmada, okuduğunu anlamada, temel aritmetik becerileri kazanmada ortaya çıkmaktadır. Soyut kavramları somut kavramlara göre daha zor öğrenirler.
Sosyal Gelişim: Zihinsel yetersizlik gösteren bireylerde çeşitli sosyal problemlere rastlanmaktadır. Sosyal ilişkilerinde kendilerini grupta kabul ettirecek becerileri azdır. Arkadaşlık etmede sıklıkla problem yaşarlar. Benlik kavramları genellikle zayıftır.
Psikomotor Gelişim: Genel olarak bu bireylerin fiziksel gelişimleri (boy-kilo) ise yaşıtlarının gelişimi ile tutarlılık gösterebilmektedir.
Zihinsel yetersizliği olan bireyin, sahip olduğu yetersizliğin derecesi arttıkça yukarıda belirtilen alanlarda yaşadığı güçlüklerin derecesi de artmaktadır.
Zihinsel Yetersizliği Olan Bireylerin Destek Eğitim Programı ile Ne Hedeflenir?

  • Bağımsız yaşam becerileri kazanmaları,
  • Öz bakım ve günlük yaşam becerilerini kazanmaları,
  • Psikomotor becerilerini geliştirmeleri,
  • Dil ve konuşma becerilerini geliştirmeleri,
  • Sözlü veya yazılı anlatım becerilerini geliştirmeleri,
  • Sosyal ve toplumsal uyum becerilerini geliştirmeleri,
  • Bilişsel hazırlık becerilerini geliştirmeleri hedef

İŞİTME YETERSİZLİĞİ

İşitme kaybı, doğuştan veya sonradan olan problemler nedeniyle işitme duyarlılığında meydana gelen azalmadır. İşitme engeli ise, işitme duyarlılığındaki azalmanın bireyde ortaya çıkardığı yetersizlikler durumudur.
İşitme yetersizliği olan bireyler, işitme yoksunluğu nedeniyle öğrenmeye en uygun yaşlarda, konuşma ve dili öğrenme fırsatını kaçırmakta, hem anlama hem de konuşma becerilerinde sorunlar yaşamaktadır. Konuşma ve dil sorunlarına bağlı olarak da bilişsel, motor koordinasyon, duygusal-sosyal, eğitim-öğretim, mesleki ve toplumsal alanlarda güçlük çekmektedirler.

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK

Uyum Sorunları
Kardeş Kıskançlığı
Altını Islatma (Enuresis)
Hiperaktivite
Dikkat Dağınıklığı
Tik Bozukluğu
Üstün Zeka
Yalan Söyleme
Yıkıcı Davranışlar
Tırnak Yeme
Oyun Terapisi
Cinsel Kimlik Karmaşası
Fobi
Sınav Kaygısını Azaltma
Uyku Problemleri
Konuşma Problemleri
Ritim Bozukluğu (Kekemelik)
Öğrenme Güçlüğü
Özgüven Geliştirme
Boşanmış Ailede Çocuk Problemleri
Çocuk Yetiştirmede Aile Tutumlarını Değerlendirme
Çocukluk Korkuları ile Baş Etme
Çocukta Saldırgan Davranışların Önlenmesi
Çocukta Yıkıcı Davranış Sorunları ve Çözümleri

DUYU BÜTÜNLEME

Uluslararası Duyu Bütünleme Kurumunun tanımlamasına göre aşağıdaki bulgular DBB’nun en sık görülen işaretleridir :
 

  •   Dokunmaya, sese, görüntüye ve hareketlere aşırı duyarlılık
  •   Dokunma, ses, görüntü ve hareketlere yetersiz tepki gösterme
  •   Dikkat dağınıklığı
  •   Sosyal & emosyonel problemler
  •   Aşırı fazla veya çok düşük aktivite seviyesi
  •   Fiziksel sakarlık veya belirgin dikkatsizlik
  •   Kendi kendini kontrol edememe
  •   Bir durumdan diğer bir duruma geçişte zorlanma
  •   Sakinleşememe
  •   Yetersiz benlik algısı
  •   Konuşma, dil ve motor yetenek gecikmeleri
  •   Akademik gelişim geriliği

DOWN SENDROMU

Vücut hücrelerindeki kromozom sayısının anormal olması sonucu ortaya çıkan, bir hastalıktan ziyade genetik bir anormalliktir. Kromozomlar, vücut hücrelerinin çekirdeklerinde bulunur. Bu yapılarla birlikte bizim karakterimizi, yapımızı oluşturan genler de bu kromozomların üzerinde bulunur. İnsan vücut hücrelerinin çekirdeklerinde 23 çift, toplam 46 kromozom bulunur. Down sendromunda 21. kromozomda fazladan bir genetik materyal vardır. Yani bu kromozomun iki tane olması gerekirken, down sendromlu kişilerde üç tanedir. Toplam kromozom sayısı 47 olur. Down sendromu çocuklarda farklılık olmasının sebebi budur. 

Makaleler

  • image description

    ANNE BABA KATILIMI

    • 2 ay önce

    Dünyada anne babaların çocuklarının eğitimlerine katılıp katılamayacaklarına ilişkin tartışmaların 1960’lı yıllarda yoğunlaştığı görülmektedir.

    O yıllarda anne babalar çocuklarının fizyolojik ve psikolojik gereksinimlerini karşılayan kişiler olarak görülmekteydi. Eğitim ise ciddi ve öğretmenler tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir işti.

    Oysa iki binli yıllarda anne babaları çocuklarının ilk ve sürekli öğretmenleri olarak gören yaklaşımlar etkisini giderek arttırmaktadır.

    Günümüzde anne babaların eğitime katılmaları görüşünü destekleyen nedenler şöyle belirtilebilir:

    (1) Aileler çocuklarının gerçek durumunu herkesten daha iyi bilirler ve onları daha iyi tanırlar.
    (2) Çocuklarının öğrenmeleri ile daha ilgilidirler.
    (3) Çocuğun eğitime başladığı andan itibaren, onun eğitim programına doğrudan katılan ilk yetişkin grubu ailelerdir.
    (4) Aileler toplum tarafından kendilerine ve çocuklarına sağlanan eğitim hizmetlerinin niteliğini arttırmada etkili olabilirler.
    (5) Aileler, gün boyunca çocuklarına eğitim hizmeti veren ekip tarafından alınan kararları izleyebilir ve uygulayabilirler.

    Anne baba katılımına yönelik araştırmalar, genellikle anne babaların çocuklarına bazı beceri ve davranışları kazandırmada etkili olup olamayacakları konusuna yönelmiştir.

    Ülkemizde yapılan bir çok uygulamalı çalışmanın sonuçları, anne babaların çocuklarına birçok davranış ve beceriyi kazandırabildiğini göstermektedir.

    Bu çalışma sonuçları ve genel gelişmeler doğrultusunda artık araştırmacılar anne baba katılımı, aile katılımı gibi kavramlar yerine ev katılımı kavramını getirerek doğal ortamların önemini vurgulamaktadırlar.

    Özel eğitimde aile katılımı denildiğinde ilk akla gelen anne babaların katılımıdır.

    Ancak ailenin bir bütün olarak katılımı ifadesiyle evdeki diğer bireylerin de katılımı üzerinde durulmaktadır.

    Bu konuya ilişkin olarak da kardeş eğitim programlarının düzenlendiği görülmektedir.


    Yine de aile katılımı dendiğinde öncelikle
    öğretici olarak anne babalar,
    anne baba eğitimi ve d
    estek grupları (savunucular) akla gelmektedir.

    Öğretici Olarak Anne Babalar

    Tüm anne babalar doğumdan itibaren çocuklarının birçok beceriyi öğrenmesinden sorumludurlar.

    Diğer çocuklar bu becerileri anne babalarından kolaylıkla öğrenebilirken, özel gereksinimi olan çocuklar sistematik öğretim uygulamaları olmaksızın öğrenememektedirler
    Bu nedenle anne babaların öğretici olarak yetiştirilmesi gündeme gelmektedir.

    Bazı özel gereksinimi olan çocuklar için evlerinde her gün rutin olarak yerine getirmek durumunda oldukları önemli becerilerin öğretiminde, yeterli uygulama olanağı ve uygun dönüt sağlanamayabilir.
    Birçok anne baba, çocuklarının gereksinimi olan özbakım ve günlük yaşam becerisi öğretmek ya da çocukların okulda öğrendiği akademik becerileri destekleyici çalışmalar yaparlar.

    Ancak yine de anne babaların çocuklarına öğreticilik rolü alıp almayacaklarına ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır.
    Bazı uzmanlar ve öğretmenler “anne babalar çocuklarına öğretici olmamalı” fikrini savunmakta;

    bazıları ise, “anne babalar çocukları için etkili öğretmenler olarak hizmet verebilirler” görüşünü savunmaktadırlar.

     Eğitime anne baba katılımına ilişkin birçok araştırma anne babaların evde çocuklarına başarılı olarak öğretebildiklerini göstermektedir.

    Çocuklarına öğretici olmak isteyen anne babalara ise izleyen dört öneri sunulmaktadır:
    (1) öğretim oturumları için her gün bir miktar zaman ayırın,

    (2) oturumları 5-10 dk’lık oturumlar biçiminde düzenleyin, bu 30-40 dk’lık oturumlardan daha etkili olabilir,

    (3) çocuğa tutarlı davranın,

    (4) çocukla yaptığınız çalışmaları mutlaka kaydedin.

    Bu çalışmalar, hem anne baba hem de evin özel eğitime katılımı anlamına geleceğinden oldukça olumlu görünmektedir.

    Bütün bunlara rağmen her anne baba, çocuk için çok gerekli olan beceriler dışında çocuklarına öğretici olmak istemeyebilir.
    Eğer isteksizlik ve sıralanan durumlar söz konusuysa anne babaların, ev öğretimi uygulamasına ve evde çocuklarına öğretici olmalarına ilişkin çalışmalara katılımları konusunda zorlamak doğru olmayacaktır:

    Anne baba, çocuklarına öğretici olma konusunda sizinle aynı fikirde değillerse.

    Evdeki ortam uygun biçimde düzenlenemiyorsa, sessizlik sağlanamıyorsa.

    Öğreticilik rolü, anne babanın ailedeki diğer bireylerin gereksinimlerini ihmal etmesine yol açıyorsa.

    Anne baba öğretim için harcadığı zamana acıyor ya da öğretim oturumlarını kısa kesiyor, atlıyor ve bundan da suçluluk duyuyorsa.

    Öğretim zamanları çocuğun arkadaşları ya da diğer çocuklarla birlikte olmasını ya da gerekli sosyal becerileri geliştirmesine olanak sağlamıyor ve engelliyorsa.


    Anne Baba Eğitimi ve Destek Grupları
    Günümüz için hiç de yeni olmayan anne baba eğitimine ilişkin eğitim programlarının geçmişi 1800’lü yıllara değin uzanır.

    Günümüzde özel gereksinimi olan çocuğun eğitiminde anne babaların daha fazla katılımının bir sonucu olarak, anne babalara yönelik pek çok amaca hizmet edebilecek anne baba eğitimi programları düzenlenebilmektedir.
    Bu programlar, anne babalara okulun yeni politikalarına, öğretim araçlarının evde kullanımına ilişkin bilgi veren tek oturumluk programlardan ya da bireyselleştirilmiş eğitim planlarının hazırlanması ve çocuk davranışlarının yönetimi gibi çok oturumlu ve farklı amaçlara dönük programlardan oluşabilir.
    Temelde ve yaygın olarak üç amaca dönük anne baba grupları oluşturulabilmektedir:
    1.   Özel gereksinimi olan çocuğun artan gereksinimleriyle başa çıkmasında anne babalara yardımcı olacak önerilerin ve bilgilerin sunulması

    2.   Anne babaların birbirleriyle paylaşmaları için tartışma grupları oluşturulması.

    3.   Çocuğun eğitim programında ortaya çıkacak değişiklikler konusunda anne babaların bilgilendirilmesi.

    Anne babaların, çocuklarına ilişkin yapılan toplantıların planlanması sürecine katılmalarının önemi alan yazında sıklıkla vurgulanmaktadır ve bu konuda birçok araştırmacı da görüş birliğindedir.
    Anne babaların, bir anne baba eğitimi programından ne bekledikleri tamamlamalı sorular ve açık uçlu sorulardan oluşan bilgi toplama süreçleri kullanılarak belirlenebilir.

    Özellikle anne babaların eğitim gereksinimlerinin belirlenmesinde bu tür sorular oldukça etkili olabilir.

    Tamamlamalı sorular, anne baba eğitim programlarının anne babaların ilgi ve gereksinimleri doğrultusunda oluşturulmasında oldukça önemli bilgiler sağlar.

    Bailey ve Simeonson, aile gereksinimleri anketi geliştirmiştir. Bu anket altı kategoride ailenin bilgi, destek, maddi ve aile işlevlerine ilişkin 35 sorudan oluşmaktadır.

    Araştırmacılar bu anketin geliştirilmesinde, anne babalara “Bir kağıda en çok gereksinim duyduğunuz beş şeyi yazınız” şeklinde açık uçlu bir soru sormuşlar ve anne babaların gereksinimlerini sınıflandırarak anket sorularını oluşturmuşlardır.
    Bu anket Sucuoğlu tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır.

    Bu anket kullanılarak yapılan iki araştırmada hem anne hem de babalar tarafından en fazla gereksinim belirtilen maddelerden birinin:

    “Çocuğuma bazı becerileri nasıl öğreteceğim konusunda daha fazla bilgiye gereksinim duyuyorum” olduğu görülmüştür.

    Bu durum anne babaların çocuklarının eğitimine etkin olarak katılmak istediklerini belirtmektedir.

    Anne babalar ne kadar katılmalıdır?
    Bu sorunun yanıtı katılım biçimleri ile açıklanabilir. Bunun yanı sıra anne babaların gereksinimlerine göre çok farklı katılım biçimlerinden söz edilebilir.
    Ayna Modeli
    Kroth ve arkadaşları anne baba katılımına ilişkin bir model geliştirmişlerdir. “Ayna Modeli” adlı bu modele göre, her anne baba çocukları ve kendi gereksinimleri doğrultusunda eğitime katılır.

    Buna göre anne babalara daha yaygın olan hizmetlerden daha az yaygın olan hizmetlere kadar çeşitli düzeylerde hizmetler sunulmakta ve anne babaların katılımları bu düzeylere göre düzenlenebilmektedir.
    Ancak tüm bu düzenlemelere rağmen; bazen anne babalar;
    ekonomik yetersizlikler,
    evlerinin uygun olmaması,
    evin kalabalık olması,
    evde bakıma muhtaç kişilerin olması,
    evdeki diğer çocukların ihmal edilmesi ve isteksizlik gibi nedenlerle çocuklarının eğitimine katılmamaktadırlar.

    Anne Baba ve Aileleriyle Yapılacak Çalışmalar İçin Öneriler

    Özel gereksinimi olan çocukların anne babaları ve aileleriyle en uygun çalışmanın nasıl yapılacağını açıklayan ve anne babalarla çalışmada gerçekten etkili olabilecek tek bir yaklaşım ya da tek bir teknikten söz etmek mümkün değildir.

    Buna karşın anne baba ve ailelerle yapılacak çalışmalarda öğretmenlere bazı önerilerde bulunulabilir:
    Çocuğun gereksinimlerini ailesinden daha iyi bildiğinizi sanmayınız.

    Günlük dille ve planlı konuşunuz.

    Özel gereksinimi olan çocuk anne babaları hakkında yapılan genellemelere izin vermeyiniz.

    Anne babalara karşı korkutucu ya da savunmacı olmayınız.

    Çocuk için öncelikli konulara yer veriniz.

    Anne babaların iyimser olabilme çabalarında onlara yardımcı olunuz.

    Bir an önce bir şeylerle başlayınız. Ne kadar erken başlanırsa o kadar yol alınacaktır.

    “Bilmiyorum” demekten korkmayınız.

    Günümüzde ve Gelecekte Aile ve Anne Babalarla Çalışmalar
    Özel eğitimciler ve özel gereksinimi olan çocuk aileleri, birlikte çalışmalarının daha etkili yollarının neler olabileceği konusunda arayış içindedirler.

    Günümüzde tüm Dünyada kabul edilen “anne babaların çocuklarının ilk ve sürekli öğretmenleri olduğu” görüşünden hareketle üzerinde durulan konular, anne babaların çocuklarının eğitimlerine etkin katılımlarının sağlanmasında yoğunlaşmaktadır.

    Anne baba katılımını etkileyen birçok nedenden söz edilmektedir.

    Bunlardan en önemlisi toplumun demografik özelliklerinde oluşan değişimlerdir.

    Özellikle hem annenin hem de babanın iş yaşamına katılması ve tüm gün çalışmak durumunda olmaları, boşanmış olmaları, ayrı yaşıyor olmaları, ailelerin farklı kültürel ve etnik gruplardan gelmeleri farklı katılım biçimlerini ortaya çıkarmaktadır.
    Aile eğitimi programlarının gelecekteki yönü; anne babalara problem çözme becerisinin kazandırılması, finansal planlama yeterlikleri kazandırma, stresle başa çıkma, topluma açık hizmetlerden yararlanma, eğlence ve rahatlama için etkinliklere katılmalarına yöneliktir.
    Bunlarla birlikte son yıllarda birçok anne babanın en önemli gereksinimi çocuklarının belirli zamanlarda aile dışından birileri tarafından bakılması ya da onlarla ilgilenilmesi, böylece kendilerine biraz da olsa zaman kalması ve nefes almalarıdır.

    Bu amaçla birçok ülkede gönüllü hizmetlerin organize edildiği görülmektedir.

    Özetle anne babalar ve aileler çocuğun yaşamındaki en önemli kişilerdir.

    Bunun yanı sıra anne babalar özel gereksinimi olan çocukların eğitiminde iyi öğretmenler olarak çok önemli bir yere sahip olacaktır.

    Gelecekte özel eğitim ve destek hizmetlerin daha etkili duruma gelmesi öğretmenler, anne babalar ve ailelerin birlikte çalışmaları ile mümkün olabilecektir.

     

  • image description

    TELEVİZYON VE OTİZM

         Gereğinden fazla televizyon seyretmenin, çocuklar üzerinde olumsuz etkisinin olduğu, hatta bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olduğu veya sorunları tetiklediği herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Baş ağrısı, uyku bozuklukları, içe kapanıklık, sosyal gelişim ve dil gelişiminde gerilik, saldırganlık, okuma alışkanlığının ve fizik aktivitenin azalması televizyonun neden olduğu düşünülen sorunlardan, uzmanların en çok üzerinde durduğu birkaç tanesidir. Görüldüğü gibi, aşırı derecede televizyon izlemek beden ve ruh sağlığımızı bozduğu gibi, sosyal, toplumsal ve kültürel hayatımızı da olumsuz yönde etkilemektedir.
    Son yıllarda, ailelerin, televizyonun neden olup olmadığını merak ettikleri bir başka sağlık sorunu ise çocuklarda otizm sorunudur. Televizyon ile otizm arasında bir ilişki olmakla birlikte, bu ilişkinin nedensel bir ilişki olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur. Televizyon ile otizm arasındaki ilişkiyi anlamak için öncelikle otizmin tanımını ve belirtilerini incelemek gerekir.
    Otizmin tanımı ve belirtileri
    Çocuklarda otizm, beyin sistemindeki fizyolojik fonksiyonların, kimyasal dengenin bozulmasıyla, 3 yaşından önce ortaya çıkan, yaygın gelişimsel bir bozukluktur. Otizm genetik nedenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilir.
    Otizmin belirtilerini dil gelişimi, iletişim, sosyal beceriler, davranış ve aktiviteler olmak üzere 4 ana grupta incelemek mümkündür. Otistik bir çocukta bu belirtilerin hepsi birden olmayabilir. Bu nedenle, anne-babalara, çocuklarında aşağıdaki belirtilerden bir kısmını tespit etmeleri halinde, en kısa zamanda bir uzmana başvurmalarını öneriyoruz. Erken tanı ve disiplinli bir tedaviyle otistik çocukların normal bir okula devam edebilmeleri mümkün olabilmektedir. Bunun dışında, otizm tanısı konmasa bile, otizmin belli semptomlarını gösteren çocuklar vardır. Bu çocuklarda belli gelişim alanlarında problem var demektir. Bu alanların, aileler tarafından da uygulanabilen eğitim programlarıyla mutlaka desteklenmesi gerekir. Bu tip sorunu olan çocukların aileleri, belirli aralıklarla gelişim kontrolleri yaptırarak, sorunlu alanlardaki geriliği ve gelişmeyi izlemeli ve bu alanları nasıl destekleyebilecekleri konusunda profesyonel yardım almalıdırlar.
    Dil gelişimi

    • Dil gelişimlerinde gerilik olur, konuşmayı geç öğrenirler
    • Konuşulanları ve direktifleri anlamalar güç olur
    • İstekleri için yetişkinlerin elinden tutmayı, işaret etmeyi tercih ederler
    • Kısa konuşurlar
    İletişim
    • Göz kontağı kurmaktan kaçınırlar
    • Genellikle duygusal bağ kurmaları güçtür
    • Anneye aşırı bağlıdırlar veya hiç bağ kurmazlar
    • Öpülmeyi ve kucaklanmayı sevmezler
    • İsimleriyle seslenildiğinde tepkisizdirler
    Sosyal beceriler
    • Sosyal becerileri zayıftır, sosyal ilişki kurmakta güçlük çekerler
    • İnsanlara karşı ilgisizdirler
    • Yaşıtlarıyla oynamakta ve oyun kurmakta yetersizdirler
    • Taklit becerileri yoktur
    • Sosyal ortamlarda rahatsız olurlar· Büyük mağaza, çarşı vb. kalabalık ortamlardan uzak kalmak isterler
    • Sosyal kurallara uymakta güçlük çekerler
    Davranış ve aktivteler
    • Yaşıtlarının oynadığı oyuncaklar ilgilerini çekmez
    • Dönen objelere ilgi duyarlar; araba tekerleği, tencere kapağı, çamaşır makinası,
    • topaç gibi
    • Yumuşak ve tüylü objelere elleyemezler veya bunlardan çekinirler; tüylü oyuncaklar, hamur ve parmak boyası gibi
    • Yinelenen davranışları vardır; kendi etrafında dönme, sallanma, zıplama, kuş gibi kanat çırpma ve aynı sözleri tekrarlarma gibi
    • Tehlikelerin farkına varmakta zorlanırlar
    • Nedensiz ağlar, bağırır veya çığlık atarlar
    • Tuhaf davranışlar sergileyebilirler; elleriyle göğsüne vurma, parmağını veya elini sallama, oynatma, elini ısırma veya kendine zarar verme gibi
    • El ve parmaklarını çok iyi kullanamazlar
    • Çevrelerindeki değişime fazla tepki gösterirler; eve gelen yabancılar, yeni bir bakıcı, mekan değişimleri gibi
    Televizyon ve Otizmin İlişkisi
    Görüldüğü gibi otizmin oldukça geniş bir semptom yelpazesi vardır. Televizyon bu geniş yelpaze içinde bazı semptomların kuvvetlenmesine veya ortaya çıkmasına neden olabilir. Özellikle yukarıda sayılan dil, iletişim ve sosyal beceriler alanlarındaki semptomları nitelik ve nicelik olarak artırabilir. Örneğin, zaten insanlara karşı ilgisiz olan çocuk, televizyon nedeniyle insanlardan iyice uzaklaşabilir. Aile üyeleri, televizyonla ilgilenen çocuğu, televizyondan koparıp, onunla ilişki kurmakta güçlük çeker. İnsanlarla etkileşimleri azaldığı için göz kontağı kurma süreleri ve dili kullanma gereksinimleri de azalır. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, televizyon, var olan semptomları zaman içinde giderek artırma ve güçlendirme etkisine sahiptir. Bu nedenle televizyonun izlenme süresi çocuğun durumuna göre mutlaka uzmanlarla birlikte tayin edilmelidir.
    Televizyonun otizme bir başka olumsuz etkisi de tedavinin etkinliği azaltması konusundadır. Televizyon, yukarıdaki örneklerde belirtilen nedenlerle, eğitim programları ile çocuklara kazandırılmaya çalışılan sosyal ve iletişim becerilerinde gerilemeye neden olmaktadır.
    Özetle, televizyon, otizme neden olmaz, ancak bazı otizm semptomlarını kuvvetlendirici ve otizm tedavisinin etkinliğini azaltıcı etkisi nedeniyle, otizm belirtileri gösteren çocuklarda, tanı konmayan vakalarda bile, televizyonun dikkatle ve sınırlı sürelerle izlenmesine izin verilmelidir. Ayrıca otistik olmayan çocuklarda bile, okul öncesi dönemde, özellikle 3 yaşından önce, çok uzun süre televizyon izlemek belli alanlarda gelişim geriliklerine ve başka sorunlara neden olabilmektedir. Çocukların yaş grubuna uygun olmayan programları izlemeleri de ruh sağlıklarını ciddi biçimde tehdit edebilmektedir. Bu nedenle hepimizin geçtiğimiz çağın harikası bu cihazın kullanımı konusunda çocukları sağlıklı ve doğru yöntemlerle yönlendirmemiz gerekir.

dogrurakamozelegitim.com

Karayolları Mah. 621. Sk. No 10 Gaziosmanpaşa

HARİTADA AÇ